Wilusa seyahat acentasının Çanakkale şehitlik turuna katıldığınızda, mutlaka Seyit onbaşı heykelinin önünden geçeceksiniz veya önünde duracaksınız. İşte gideceğiniz bu noktada sizden bir ricam olacak; lütfen başınızı kaldırıp heykel hizasında karşı sahile bakmanızı isteyeceğim. Baktığınız koyda (Sarısığlar koyu) daha Çanakkale muharebeleri başlamadan 13 Aralık 1914 tarihinde Mesudiye zırhlımızın bir İngiliz denizaltısı tarafından batırıldığı yeri görmektesiniz.
Ben sizlere, yakın tarihimizde çok önemli bir yeri olan ve çok az bilinen Mesudiye zırhlımızın, birçok mücadelelerle geçen ve maalesef üzücü olarak biten hayat hikâyesini kısa olarak özetlemek istiyorum.
Dolmabahçe sarayı inşa edilirken veliaht dairesinin duvarlarını gemi ve deniz muharebe resimleri ile dolduran şehzade, daha sonra 1861 – 1876 yılları arasında Osmanlı padişahı olacak olan sultan Abdülaziz idi. O dönemde, Osmanlı devleti mali sıkıntılar içinde bulunmasına rağmen; Abdülaziz’in deniz gücüne olan bu inancı, ona, İngiltere’ye zırhlı bir gemi yapımı için sipariş vermesini engellememişti.
İşte bu olay; 1874 yılında yapımına başlanan Mesudiye’nin, hüsranla bitecek 40 yıllık bir hikâyesinin başlangıcını oluşturmuştur.
1875 yılının aralık ayında İstanbul’a gelen Mesudiye’nin bir harp gemisi olarak, ilk önemli görevi; Osmanlı tarihindeki bir padişahın devrilmesinde görev yapmış olmasıdır. Ancak acı olanı ise kendisini bin bir güçlüklere katlanarak inşa edilmesini sağlayan padişaha yani Abdülaziz’e karşı bu görevi icra etmiş olmasıdır.
Devamında Mesudiye, birçok görevler ifa etti. Kazanılan 1897 Osmanlı yunan savaşı sonunda Osmanlının bir donanma gücüne olan ihtiyacının ortaya çıkması ve dolayısıyla, Mesudiye gibi mevcut gemilerinin de modernize edilmesinin gerekliği gözler önüne serilmişti.
Bu maksatla Mesudiye ve Asarı Tevfik İtalya’nın Ansaldo tersanesinde tadilat görmesi için gönderilmişti.
Maddi sıkıntılarla dolu 5 yıl süren uğraşlardan sonra 1904 yılında İstanbul’a gelen Mesudiye, özellikle değiştirilen silahları ve geminin merkezine ilave edilen kısımlarıyla, heybetli bir görünüş kazanmıştı.
İşte bu, modernize olmuş Mesudiye’nin yeniden Osmanlı donanmasına katıldıktan sonraki yaptığı harekâtlar içinde önemli olanları başlıklar altında sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlar;
Mondros harbi bitmişti fakat inşasının tamamlandığı 1874 yılından bu yana geçen 39 yıllık sürede Mesudiye zırhlısı da iyice yıpranmış ve yaşlanmıştı.
Bilindiği üzere; I Dünya savaşının başlamasıyla beraber Çanakkale Boğaz’ındaki mayın hatlarının da döşenmesine başlanmıştır. Mayın hatlarının İngiliz donanması tarafından bertaraf edilmesini engellemek maksadıyla başkomutanlık vekâleti ve alman askeri heyeti sahil bataryaları dışında yeni birtakım tedbirlerin de alınmasını gerekli görür. En iyi çözüm olarak da; yaşlı ve gözden çıkarılmış Mesudiye’nin, boğazda uygun bir noktaya sabit olacak bir şekilde demirletilmesinde bulunulur.
İşte bu kararla; bu güne kadar verilen tüm emirleri harfiyen yerine getiren Mesudiye, kendi yok oluşunu emreden bu emre de itaat edecek ve serbestçe gezdiği, savaştığı denizlerde artık kendini adeta ayaklarından bağlanmış bir mahkûm gibi sabitleyecekti.
Bu emir doğrultusunda Mesudiye zırhlısı 05 Eylül 1914 günü Çanakkale’ye gelerek müstahkem mevki komutanlığı emrine girer.
Müstahkem mevki komutanlığı ile başkomutanlık vekâleti murahhası olan Merten paşa arasında yapılan görüşmeler sonucunda Mesudiye zırhlısının kepez burnu yanında Sarısığlar mevkiinde demirlemesine karar verilir.
Çanakkale boğazı ege denizi girişinde ki ablukasını sürdürmekte olan İngiliz Donanması’nın, Boğaz’a karşı bir taarruza girişmesi Çanakkale müstahkem mevki komutanlığınca beklenilmektedir. Olası bir saldırıyla alakalı olarak Cevat paşa imzasıyla donanma ikinci Komutanlığı’na yollanan 11 Eylül tarihli özel talimatın dördüncü maddesi Mesudiye zırhlısıyla alakalıdır: şöyle der;
“Mesudiye ayrıca bir emir tebliğine kadar Hamidiye ve namazgâh bataryalarının ateşine iştirak edecek surette bir mevkiye gelecektir.”
Ancak bu emirde demir yerinin neresi olacağı açıkça belirtilmemiştir. Bu ve benzeri belirsizlikler Mesudiye komutanı Binbaşı Beşiktaşlı Arif Bey’i endişeye sürükler ve duruma açıklık getirmek maksadıyla bir yazı yazar;
Arif bey yazısında özetle;
Mesudiye’nin cephanesinin yok denecek kadar az olduğunu, düşman donanmasına ait gemi toplarının Mesudiye’nin toplarına nazaran daha uzun menzilli olduğunu ve Mesudiye’nin tek bir top mermisi atmadan batabileceğini, sabit batarya olmak fikrinden vazgeçilerek isabet almaktan korunabileceğini, torpido saldırısı ihtimalinin bulunduğunu, belirterek üst komuta heyetinin vermiş olduğu bu yanlış kararın düzeltilmesi için bir kez daha dikkatlerini çekmek ister. Ancak bu teklif; müstahkem mevki kumandanı Cevat bey tarafından, 16 Eylül 1914 tarihinde gönderilen cevabi telgrafla uygun bulunmaz ve Mesudiye; verilen görevleri yapmak üzere, Sarısığlar bölgesine giderek demirler.
Artık Mesudiye, baştan demirli ve kıçtan şamandırayla bağlı olarak yatıyor ve bir denizaltı hücumuna karşı da sözde şıpkalarla ( Gemilerin, etrafını saran, denize yarı batık durumda bulunan halattan örülmüş ağlar) koruma altına alınmış bulunuyordu.
Mesudiye’ de personel, gemiyi korumak için kendi imkânları dâhilinde önlemler alırken, düşman donanmaları da Mesudiye’yi torpillemek için üst makamlardan izin talep etmekteydiler.
Görevi alan, B-11 Borda numaralı denizaltının komutanı Yüzbaşı Holbrook 13 Aralık 1914 gününün ilk saatlerinde ileri harekete geçerek saat 05.00 sularında Helles burnu açıklarına geldi. Holbrook, hemen dalışa geçerek Çanakkale boğazı içine doğru ilerlemeye başladı.
B-11, dalmış durumda periskobunu kullanmadan yani etrafını hiç görmeden yalnız pusulası yardımıyla mayın hatlarının altından da geçerek yaklaşık dört saatlik bir seyirle boğaz içinde ilerledi.
Bu sürecin sonunda periskobunu yukarı sürdüğünde Sarısığlar koyunda demirli bulunan Mesudiye’yi gördü ve hücum etmeye karar verdi. Mesudiye’ye sekiz yüz metre mesafe kadar yaklaştıktan sonra iki torpido attı. Denizaltı tarafından atılan torpidolar gemiye çarparak infilak etti.
Dardanos bataryası subayları ile soğanlı bataryası subayları denizaltının periskopunu görmüşler ancak denizaltı ateş açılamadan gözden kaybolmuştu.
Holbrook geri dönüş rotasında Türk topçusunun baskısı altında kalmış ve gemi pusulası da arızalanmıştı. Ancak yine de boğaz dışına çıkmayı başarmıştı.
Mesudiye ise sığ suda demirli bulunduğundan dolayı sancak bordası, yalpa omurgası ve pervanesinin bir kanadı su üzerinde kalacak şekilde batmıştı. Çanakkale’den gelen filikalar ve karadan yapılan yardımlarla Mesudiye’ye ait erat ve subaylardan denize dökülenler kurtarıldı. Bu çalışmalar esnada su kesimi üzerinde kalan borda da madeni seslerle yardım istendiği fark edildi. Geminin içerisinde 12 kişinin mahsur kaldığı tespit edildi. Gemi zırhının kesilerek içerde mahsur kalanların kurtarılması için İstanbul’dan asetilen cihazı getirildi ve 36 saatlik bir çalışma sonucunda gemide sağ kalanlar kurtarıldı.
Mesudiye’nin hayat hikâyesinin sonunu getiren bu hazin olay sonucunda 10 subay, 25 erbaş-er maalesef şehit olmuştu.
Haluk Çağlar
Çanakkale Şehitlik turlarımıza katılarak tarihe tanıklık edebilirsiniz.
2006'dan günümüze "Ufuk Çizgisinin Ötesinde.." Çanakkale'nin Dünya'ya açılan kapısı olan Wilusa Tur tecrübeli kadrosu ile hizmetinizde!